2016’nın son günü gelip çattı ve arkama dönüp baktığımda saçlarım açısından (ve pek çok açıdan) çılgın bir yıl oldu diyebilirim. Ve bugün size kısaca bu hikayeyi anlatmak istedim. Çoğunuz biliyordur 2016’nın 6 ay kadarını ‘Strawberry Blonde’ olarak bilinen bir rengi saçlarımda tutmaya çalışarak geçirdim. Çalışarak dedim çünkü doğal rengi kestane olan biri olarak böyle bir değişim çabasız olmayacaktı elbette. Ancak uzun zamandır gönül verdiğim bu rengi denemesem içimde kalacağını bildiğimden bu değişime razı oldum, ve açıkçası çok da mutlu oldum. Sarışınlar daha çok eğlenir derler ya, hakkaten insana farklı bir ruh hali geliyor saç rengi de değişince. İlk başta garipsemiş olsam da sonraları sanki doğal rengimmiş gibi benimsedim ta ki iki hafta içinde diplerim çıkana, ya da boya rengi saçımdan akana kadar. Öncelikle böyle bir değişimin yıllar sürecek bir sabır gerektiğini söylemeliyim, benimki ise üşengeçliğim tarafından sabote edildi. Ve 6 ayın sonunda pek çok boya ve yaz aylarının acımasızlığının ardından elimde lastik hissiyatlı ve telleri yatışmayan bir saçla kalakaldım. Çareyi saçlarımı eski rengine döndürmekte buldum ve bu işlemi de kendi ellerime teslim ettim. Çoğu zaman kendi işini kendisi yapmayı seven biriyim ama bu sefer saçlarımın asıl ihtiyacının profesyonel eller olduğunu anlamak zor olmadı. Normalde bu kadar yoğun işlem görmediği için daha önce saç bakımı konusunda profesyonel bir yardım almanın gereğini duymamıştım. Ama şimdi oturduğum yerden bakıyorum da ne kadar yanılmışım. Çok işlem görmüyor dediğimiz en az saç iki haftada bir fön, maşa görüyor, şehir hayatının kirliliği, ısı değişimleri gibi pek çok şeye maruz kalıyorken saçlarımı meğer açtırmadan önce de profesyonel bir bakıma sokmam gerekiyormuş onu anladım. Saçlarıma dokunduğumda öncesi ve sonrası arasında o kadar fark oldu ki beni L’oreal Professionnel Pro Fiber bakımıyla tanıştıran L’oreal ekibine ve uygulamayı yapan Metin Bahçecik‘e ne kadar teşekkür etsem az.

Kuaförde geçen yaklaşık 4 saatin ardından kafamdan bir saçı kazıyıp yerine yenisini çıkarttılar diyecek kadar ileri gidebilirim. Keşke burdan dokunma hissini de paylaşabiliyor olsak! Ama benim anladığım kadarıyla, sönmüş, yıpranmış ve umutsuz gözüken saçları yeniden hayata döndürmek aslında oldukça kolaymış. Saç tellerine yapışıp nemini ve gücünü geri kazandırmak için bana Pro Fiber’ın mor renkli en yoğun olan serisi uygulandı ancak siz denemek isterseniz bir L’oreal kuaförü sizin saçınızın yıpranma oranına bakarak doğru olan seriyi zaten uygulayacaktır.

Ayrıca hoşuma giden taraf daha önce bir iki kez kuaförde denediğim “bakım”lardan farklı olarak saça bir ürün sürüp fön çekip yollamak yerine size devam eden bir tedavi veriyor olmaları. Tıpkı doktordan çıktığınızda reçeteyle bir süre tedaviye devam edip yeniden kontrole gittiğimiz gibi Pro Fiber bakımı saçlara da aynı özeni gösteriyor. 6 hafta boyunca kullanmam beklenen 3 ürün, şampuan, krem ve duş sonrası bakımı benimle beraber geliyor.

Bu da bakımın ömrünü uzatıyor ve tedaviyi gerçekleştiriyor. 1 günde mucize almayı beklemiyordum gerçi ama kuaför bakımı zaten ilk mucizeyi gerçekleştiriyor ve fotoğraflarda göreceğiniz son durum bakımı gördükten 4 gün sonra çekildiği için bence saçlarımın ne kadar sağlıklı gözüktüğü gerçeğini yadsımak imkansız. Şu an bu yazıyı 6.haftayı bitirdiğim ve ikinci doktor, pardon kuaför kontrolümü bitirdikten sonra yazıyorum. Saçlarımın yoğun yıpranmışlığından kesinlikle eser yok ve Metin Bahçecik beni sadece (sarı kısımlar hala zor renk tuttuğu için açılma yaptığından) renk yenilemesi ve bir nem maskesi yaparak uğurladı. 2017’ye saçlarımla oldukça barışık ve mutlu şekilde giriyorum. Umuyorum bu his bütün yıla ve her konuya yayılır. Herkese şimdiden iyi yıllar ve mutlu, huzurlu bir 2017 diliyorum.

You May Also Like